Hava Olayları
Dünya’yı diğer gezegenlerden ayıran özellilerinin başında üzerinde hava olaylarının görülmesi ve canlı yaşamına olanak sağlayan atmosferinin var olması gelir. Atmosfer %78 Azot - % 21 Oksijen - % 1 su buharı, karbondioksit ve diğer gazlardan oluşur.
Su buharı hava olaylarının gerçekleşmesi için, karbondioksit ise fotosentez olayı için gereklidir. Bu gazların oranı zamanla değişebilir. Mesela, karbondioksit oranının artması atmosferin güneş ışınlarını tutma oranını artırır. Bu özelliğe göre karbondioksit miktarının artması hava sıcaklığının artmasına, azalması ise hava sıcaklığının azalmasına sebep olur.
Bilim adamları çeşitli gözlem araç ve gereçlerle hava raporunu gözlemleyerek hazırlar ve elde ettikleri verileri bilimsel olarak karlı, yağmurlu, rüzgârlı vb. şekilde yorumlarlar.
Hava olayları yeryüzünde bitki türleri, hayvan türleri dağılımının oranını, toprak oluşumu ve türlerini, denizlerin tuzluluk oranını vb. oluşumları etkiler.
• RÜZGÂRLAR: Atmosferdeki hava ağırlığından dolayı Dünya üzerine basınç uygular. Ancak atmosfer basıncı Dünya üzerindeki her noktada aynı değildir. Kimi yerde alçak, kimi yerde yüksektir. ( Dünya yüzeyinde yükseldikçe atmosfer basıncı azalır.) Bu basınç farkı rüzgârların oluşmasına sebep olur.
• Yatay yönde meydana gelen hava hareketlerine rüzgâr denir. Geldikleri yerlerin sıcaklıklarını gittikleri yerlere taşıyan rüzgârların sebebi basınç farkıdır. Rüzgâr oluşumu Dünyamızın günlük dönüş hareketiyle sürekli devam eder. Rüzgârlar zaman zaman hız değiştirerek bazen sakin esen meltemler bazen ise fırtınalar, kasırgalar meydana gelir. Hızları farklı olan rüzgârların çevrelerine olan etkileri de farklıdır. Rüzgârların etkileri “Beaufort (Bifort) Ölçeği” ile tanımlanır. Bifort ölçeğine bakıldığında rüzgârın hızı artınca kuvveti ve etkisi de artmaktadır.
Rüzgâr | Kuvveti | Hızı (km/h) | Etkisi |
Sakin | 0 | ............. | Duman dikey olarak yükselir |
Esinti (Yel) | 1 | 1–5 km/h | Rüzgar dumanı sürükler(eğri bir duman oluşur) |
Hafif meltem | 2 | 6–11 km/h | Rüzgar dumanı sürükler (rüzgar yüzde hissedilir) |
Meltem | 3 | 12–19 km/h | Yapraklar ve ince dallar sürekli hareket eder, bayraklar dalgalanmaya başlar |
Orta şiddetli meltem | 4 | 20–29 km/h | Toz ve kağıt parçaları uçuşur, Küçük dallar oynar |
Sertçe meltem | 5 | 30–39 km/h | Küçük ağaçlar sallanır. Göllerde küçük dalgalar oluşur |
Kuvvetli melten | 6 | 40–50 km/h | Ağaçların büyük dalları hareket eder. Şemsiye kullanmak zorlaşır |
Fırtınamsı rüzgâr | 7 | 51–61 km/h | Ağaçlar bütün olarak sallanır. Rüzgâra karşı yürümek zorlaşır |
Fırtına | 8 | 62–74 km/h | Ağaç dalları kırılır. Yürümek çok zordur |
Kuvvetli fırtına | 9 | 75–87 km/h | Bacalara zarar verir. Çatılardaki kiremitler uçar |
Tam fırtına | 10 | 88–101 km/h | Kıyılar dışında nadir görülür. Ağaçlar köklerinden sökülür. |
Çok şiddetli fırtına | 11 | 102–117 km/h | Çok seyrek görülür. Geniş ölçekli zarar verir |
Kasırga (Tayfun) | 12 | ≥ 118 km/h | Toplu yıkım olur |
• Hortumlar ve Kasırgalar: Bazı rüzgârlar belirli bir yönde kuvvetli bir şekilde eserken bazıları ise kendi ekseni etrafında döner. Sıcak hava alanlarında hızlı bir şekilde kendi ekseni etrafında dönen rüzgârların en küçüğüne şeytan kulesi, ortancasına hortum, en büyüğüne kasırga denir.
* Bir hortumun oluşabilmesi için atmosferin yüksek bölümlerine kadar çıkabilecek, aşağıda sıcak ve nemli hava ile
yukarıda soğuk ve kuru havanın olması gerekir. Dar bir alanda sıcak hava ile soğuk hava aniden yer değiştirir ve hortum
oluşur. Hortum ucunun yere değmesiyle birlikte rastladığı her şeyi içine çekmeye çalışır. Böylece şiddetli şekilde dönen,
su, toz ve diğer yabancı maddelerden oluşan siyaha yakın koyu renkli bir sütun halini alır. Türkiye’de hortumlar nadiren
görülür. Çoğu hortum yarım saatten fazla sürmez, hatta bazıları sadece birkaç dakika sürer.
* Kasırgalar sadece suyun sıcak ve havanın nemli olduğu tropikal okyanuslarda görülür. Bir kasırganın oluşabilmesi için öncelikle okyanus suyunun sıcaklığının en az 27º C olması gerekir. Su sıcaklığı bu seviyeye ulaştığında okyanus yüzeyindeki ılık ve nemli hava konveksiyon yoluyla yükselmeye başlar. Bu havanın çevresinde girdap gibi dönen güçlü bir rüzgâr oluşur. Ardından yağmur bulutları toplanır ve fırtına patlar. Fırtınanın kasırga sayılması için rüzgarın en az 118 km/h'lik bir sürate ulaşması gerekir.
* Kasırga durgun bir merkezin çevresinde dev bir girdap gibi döner. Kasıgalar, hortumlara göre çok daha geniş alanlara yayılır, daha uzun ömürlü ve daha bölgesel olup yavaş hareket ederler.
Kasırganın gözü: Kasırganın merkezindeki genişliği 30–40 km’yi bulan hava sütunudur. Burada hava basıncı düşüktür ve rüzgârın hızı azdır.
Havadaki Nem: Okyanuslarda, göllerde, nehirlerde ve topraklarda bulunan su buharlaşarak; bitkiler ve hayvanlardaki su ise solunum ve terleme ile dışarı atılarak havaya karışır. Havaya karışan bu su, (yani atmosferdeki su buharı) havanın içerdiği nem miktarını belirler. Havadaki nem atmosferin her yerinde aynı değildir. (havanın bulunduğu yere ve sıcaklığına göre değişir) ( Deniz ve okyanuslar üzerindeki hava, kara üzerlerindeki havaya göre daha nemlidir.) Havanın sıcaklığı arttıkça havadaki nem miktarı da artar. Soğuk havada nem yoğuşacağı için sıcak havaya oranla soğuk hava daha az nem içerir. Nemli hava yükselirken sıcaklığının düşmesiyle soğur ve bu durumda havadaki nem de yoğuşarak su damlacıkları haline gelir. Su damlacıkları da bir araya toplanıp bulut haline gelerek farklı yağış şekilleri ile yeryüzüne döner. Bu durumda yağış şeklini nemin yoğuştuğu yer ve havanın sıcaklığı belirler.
Yağış Şekilleri
Nemli hava gökyüzüne yakın yerlerde yoğunlaşırsa;
Yağmur: Bulutlardaki su buharı bir araya gelerek su damlacıklarını oluştururlar. Böylece yoğunlaşan su buharı yeryüzüne yağmur olarak iner.
Kar: Soğuk hava etkisiyle karşılaşan su buharı buz kristalleri haline gelir. Buz kristalleri birleşerek kar tanelerini oluşturur. Kar taneleri yeryüzüne iner. (Eğer yeryüzü sıcaklığı suyun donma noktasında veya daha düşükse yağış kar şeklinde olur)
Dolu: Su buharı bulutlardan yeryüzüne inerken soğuk havayla karşılaşınca bulutun üst katmanına sürüklenir katılaşır ve bir araya gelerek buz toplarını yani doluyu oluşturur.
Nemli hava yeryüzüne yakın yerde yoğunlaşırsa,
Çiy: geceleyin hava serinler ve ortam sıcaklığının düşmesiyle havadaki su buharı yoğunlaşarak toprağın, ağaç dallarının ve yaprakların üzerinde çiy adı verilen su damlacıkları halinde toplanır.
Kırağı: Eğer ortam sıcaklığı 0ºC’nin altında ise su buharı sıvı hale geçmeden yeryüzündeki cisimler üzerinde donar. Bu durumda kırağı meydana gelir.
Sis: Atmosferin yeryüzüne çok yakın kısımlarındaki su buharının yoğunlaşmasıyla oluşan buluta sis adı verilir. Yükseklerdeki bulutlar havanın soğumasıyla oluşurken sis soğuk olan yeryüzünün hemen üzerindeki havada bulunan
su buharının yoğuşmasıyla meydana gelir.
Hava Olaylarının Sebebi: Belli bir alanın üstündeki havanın normalden daha fazla sıkışması ile oluşturduğu basınç, yüksek hava basıncıdır. Bunun tersi olarak havanın normalden daha seyrek olması halinde yaptığı basınç; ise alçak hava basıncıdır. Atmosferdeki alçak ve yüksek basınç; alanları sıcaklık farklılıklarından ortaya çıkar. Isınan hava yükselir ve
havayı oluşturan tanecikler daha soğuk alanlara doğru giderek oralarda birikir. Bir bölgede yüksek basınç varsa buradaki hava çevresindeki alçak basınç alanlarına doğru hareket eder. Bu şekilde, havanın yer değiştirmesiyle
oluşan hareketi yani rüzgarı yüzümüzde hissederiz.
Günlük ve Mevsimsel Sıcaklık Değişimleri
Dünyanın kendi ekseni etrafında dönüşü: Dünyamızın kendi ekseni etrafında dönüşünü 24 saatte tamamlar. Bu şekilde kendi ekseni etrafında dönerken Güneş’e bakan yüzünde gündüz arka yüzünde ise gece yaşanacaktır. Bu nedenle Güneş’e bakan kısmı daha sıcak olup bu yüz aydınlık olur. Bu yüze değen Güneş ışınları sahip oldukları ısı enerjisini Dünyanın bu yüzündeki cisimlere aktaracak ve onlarında ısınmalarını sağlayacaktır. Dünyanın Güneş’e dönük olmayan yüzü Güneş’ten gelen ışınlardan bir süre uzak olacağı için bu kısımda hava soğuk olur. Dolayısıyla gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkının Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönmesinden kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Dünya’nın Güneş Etrafında Dönüşü: Dünyanın Güneş etrafında dönmesi mevsimleri oluşturur. Dünyanın dönme ekseninin eğik olması nedeniyle Güneş ışınları dik olarak alan bölgeler de sürekli değişir. Dünyada bir yılda her iki yarım küre farklı farklı mevsimler yaşar. Eğer eksen eğikliği olmasaydı, Dünya Güneş etrafında dolanırken Güneş ışınlarının yere düşme açısı değişmeyecek, sıcaklık değişimleri gerçekleşmeyecek, böylece mevsimler oluşmayacaktı. Ekvator bölgesine güneş ışınları dik olarak geldikleri için bu bölgenin sıcaklığı çok fazladır. Kutuplara gelen ışınlar ise eğik oldukları için bu bölgeler yıl boyunca soğuktur. Mevsimlerin meydana gelmesi de Dünyanın eğik duruşu ve Güneş etrafındaki hareketi ile ilgilidir.
* Bir hortumun oluşabilmesi için atmosferin yüksek bölümlerine kadar çıkabilecek, aşağıda sıcak ve nemli hava ile
yukarıda soğuk ve kuru havanın olması gerekir. Dar bir alanda sıcak hava ile soğuk hava aniden yer değiştirir ve hortum
oluşur. Hortum ucunun yere değmesiyle birlikte rastladığı her şeyi içine çekmeye çalışır. Böylece şiddetli şekilde dönen,
su, toz ve diğer yabancı maddelerden oluşan siyaha yakın koyu renkli bir sütun halini alır. Türkiye’de hortumlar nadiren
görülür. Çoğu hortum yarım saatten fazla sürmez, hatta bazıları sadece birkaç dakika sürer.
* Kasırgalar sadece suyun sıcak ve havanın nemli olduğu tropikal okyanuslarda görülür. Bir kasırganın oluşabilmesi için öncelikle okyanus suyunun sıcaklığının en az 27º C olması gerekir. Su sıcaklığı bu seviyeye ulaştığında okyanus yüzeyindeki ılık ve nemli hava konveksiyon yoluyla yükselmeye başlar. Bu havanın çevresinde girdap gibi dönen güçlü bir rüzgâr oluşur. Ardından yağmur bulutları toplanır ve fırtına patlar. Fırtınanın kasırga sayılması için rüzgarın en az 118 km/h'lik bir sürate ulaşması gerekir.
* Kasırga durgun bir merkezin çevresinde dev bir girdap gibi döner. Kasıgalar, hortumlara göre çok daha geniş alanlara yayılır, daha uzun ömürlü ve daha bölgesel olup yavaş hareket ederler.
Kasırganın gözü: Kasırganın merkezindeki genişliği 30–40 km’yi bulan hava sütunudur. Burada hava basıncı düşüktür ve rüzgârın hızı azdır.
Havadaki Nem: Okyanuslarda, göllerde, nehirlerde ve topraklarda bulunan su buharlaşarak; bitkiler ve hayvanlardaki su ise solunum ve terleme ile dışarı atılarak havaya karışır. Havaya karışan bu su, (yani atmosferdeki su buharı) havanın içerdiği nem miktarını belirler. Havadaki nem atmosferin her yerinde aynı değildir. (havanın bulunduğu yere ve sıcaklığına göre değişir) ( Deniz ve okyanuslar üzerindeki hava, kara üzerlerindeki havaya göre daha nemlidir.) Havanın sıcaklığı arttıkça havadaki nem miktarı da artar. Soğuk havada nem yoğuşacağı için sıcak havaya oranla soğuk hava daha az nem içerir. Nemli hava yükselirken sıcaklığının düşmesiyle soğur ve bu durumda havadaki nem de yoğuşarak su damlacıkları haline gelir. Su damlacıkları da bir araya toplanıp bulut haline gelerek farklı yağış şekilleri ile yeryüzüne döner. Bu durumda yağış şeklini nemin yoğuştuğu yer ve havanın sıcaklığı belirler.
Yağış Şekilleri
Nemli hava gökyüzüne yakın yerlerde yoğunlaşırsa;
Yağmur: Bulutlardaki su buharı bir araya gelerek su damlacıklarını oluştururlar. Böylece yoğunlaşan su buharı yeryüzüne yağmur olarak iner.
Kar: Soğuk hava etkisiyle karşılaşan su buharı buz kristalleri haline gelir. Buz kristalleri birleşerek kar tanelerini oluşturur. Kar taneleri yeryüzüne iner. (Eğer yeryüzü sıcaklığı suyun donma noktasında veya daha düşükse yağış kar şeklinde olur)
Dolu: Su buharı bulutlardan yeryüzüne inerken soğuk havayla karşılaşınca bulutun üst katmanına sürüklenir katılaşır ve bir araya gelerek buz toplarını yani doluyu oluşturur.
Nemli hava yeryüzüne yakın yerde yoğunlaşırsa,
Çiy: geceleyin hava serinler ve ortam sıcaklığının düşmesiyle havadaki su buharı yoğunlaşarak toprağın, ağaç dallarının ve yaprakların üzerinde çiy adı verilen su damlacıkları halinde toplanır.
Kırağı: Eğer ortam sıcaklığı 0ºC’nin altında ise su buharı sıvı hale geçmeden yeryüzündeki cisimler üzerinde donar. Bu durumda kırağı meydana gelir.
Sis: Atmosferin yeryüzüne çok yakın kısımlarındaki su buharının yoğunlaşmasıyla oluşan buluta sis adı verilir. Yükseklerdeki bulutlar havanın soğumasıyla oluşurken sis soğuk olan yeryüzünün hemen üzerindeki havada bulunan
su buharının yoğuşmasıyla meydana gelir.
Hava Olaylarının Sebebi: Belli bir alanın üstündeki havanın normalden daha fazla sıkışması ile oluşturduğu basınç, yüksek hava basıncıdır. Bunun tersi olarak havanın normalden daha seyrek olması halinde yaptığı basınç; ise alçak hava basıncıdır. Atmosferdeki alçak ve yüksek basınç; alanları sıcaklık farklılıklarından ortaya çıkar. Isınan hava yükselir ve
havayı oluşturan tanecikler daha soğuk alanlara doğru giderek oralarda birikir. Bir bölgede yüksek basınç varsa buradaki hava çevresindeki alçak basınç alanlarına doğru hareket eder. Bu şekilde, havanın yer değiştirmesiyle
oluşan hareketi yani rüzgarı yüzümüzde hissederiz.
Günlük ve Mevsimsel Sıcaklık Değişimleri
Dünyanın kendi ekseni etrafında dönüşü: Dünyamızın kendi ekseni etrafında dönüşünü 24 saatte tamamlar. Bu şekilde kendi ekseni etrafında dönerken Güneş’e bakan yüzünde gündüz arka yüzünde ise gece yaşanacaktır. Bu nedenle Güneş’e bakan kısmı daha sıcak olup bu yüz aydınlık olur. Bu yüze değen Güneş ışınları sahip oldukları ısı enerjisini Dünyanın bu yüzündeki cisimlere aktaracak ve onlarında ısınmalarını sağlayacaktır. Dünyanın Güneş’e dönük olmayan yüzü Güneş’ten gelen ışınlardan bir süre uzak olacağı için bu kısımda hava soğuk olur. Dolayısıyla gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkının Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönmesinden kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Dünya’nın Güneş Etrafında Dönüşü: Dünyanın Güneş etrafında dönmesi mevsimleri oluşturur. Dünyanın dönme ekseninin eğik olması nedeniyle Güneş ışınları dik olarak alan bölgeler de sürekli değişir. Dünyada bir yılda her iki yarım küre farklı farklı mevsimler yaşar. Eğer eksen eğikliği olmasaydı, Dünya Güneş etrafında dolanırken Güneş ışınlarının yere düşme açısı değişmeyecek, sıcaklık değişimleri gerçekleşmeyecek, böylece mevsimler oluşmayacaktı. Ekvator bölgesine güneş ışınları dik olarak geldikleri için bu bölgenin sıcaklığı çok fazladır. Kutuplara gelen ışınlar ise eğik oldukları için bu bölgeler yıl boyunca soğuktur. Mevsimlerin meydana gelmesi de Dünyanın eğik duruşu ve Güneş etrafındaki hareketi ile ilgilidir.

Dünya, A konumundayken Güney yarım küreye Güneş ışınları daha dik gelir. Bu nedenle burada yaz yaşanır. Bu sırada güneş ışınlarının eğik geldiği Kuzey yarım kürede kış yaşanmaktadır. Dünya B konumundayken tam tersi bir durum meydana gelir.
Yer Kabuğunu Etkileyen Levha Hareketleri
Levha: Dünya yüzeyini oluşturan iril ufaklı yerkabuğu parçalarına levha denir. Levhalar dev bir yapbozun parçalarıdır
Bulunan fosiller incelendiğinde, fosillerin bulunduğu bölgeler birbirinin devamı şeklinde görülüyordu. Aynı canlıların fosillerine birbirlerinden kilometrelerce uzaklıktaki kıtalarda rastlanıyordu.

Dünya’nın Yapısı
• İç çekirdek: çok yüksek basınç ve sıcaklık etkisiyle kristal halde bulunan 1.370 km kalınlıkta
• Dış çekirdek: Demir, nikel gibi ağır metallerin erimiş halde bulunduğu, 2.000 km kalınlıktaki dış çekirdek
• Manto: Magma adı verilen kızgın akıcı maddeden oluşan 2,900 km kalınlıktaki tabaka
• Yer kabuğu: 6–35 km kalınlıktaki Dünyanın kabuğu
Peki, günümüzdeki kıta parçaları geçmişte tek bir kıta ise nasıl oldu da parçalara ayrılarak birbirinden uzaklaştı? Onları hareket ettiren etki neydi?
Wegener’e göre bu sorunun cevabı; kıtaların okyanuslar üzerinde kaymasıydı. Ancak birçok bilim adamı bu görüşü kabul etmedi. Sonraki yıllarda Herry Hommond Hess bilimsel araştırmalar sonucunda kıtalarla birlikte okyanusların da hareket ettiğini ileri sürdü. Çünkü okyanus tabanı, tam ortada, sırt adı verilen noktada ayrılmaktaydı. Onun okyanus tabanı yayılması olarak adlandırılan bu teorisi kıtaların hareketini açıklamaktaydı. Çünkü bilim insanları bu doğrultuda yaptıkları araştırmalar sonunda kıtaların ayrılmasına, ateş küredeki hareketliliğin neden olduğunu keşfetmişlerdir. Buna göre Dünya'mızın katmanlarından biri olan ateş kürede, magma olarak adlandırılan sıcak ve akışkan bir madde bulunmaktadır. Ateş küredeki hareketliliğe de bu magma neden olmaktadır.
Bu hareketlilik nedeniyle bir bütün halinde bulunan kıtalar parçalanmış ve şimdiki hale gelmiştir. Gelecekte de kıtaların birbirinden uzaklaşması beklenmektedir. Bilim insanları, belli bir süre sonra kıtaların levha hareketleri sonucunda birleşerek gelecekte tek bir kıta haline geleceğini öne sürmektedirler. Geçmiş zamanlarda da defalarca dev kıtalar oluşmuş ve konveksiyon hareketinin etkisiyle bu kıtalar da tekrar ayrılmıştır. Başka bir deyişle, kıtalar milyonlarca yıl sürebilen uzun surelerde birleşmekte ve sonra tekrar parçalanmaktadır.
(Pangea: Günümüzden 250 milyon yıl kadar önce kıtaların tek ve kocaman bir parça halinde olduğunu söyleyen bilim adamları bu kıtaya Pangea adını vermiştir.)
Yerkabuğu üzerinde 7 ana, çok sayıda da küçük levha vardır. Bu levhalar bir yılda 1-15 cm arasında hızlarla hareket etmektedirler. Eğer levha bir kıta altında bulunuyorsa kıtasal levha, okyanus altında bulunuyorsa okyanusal levha, hem kıta hem okyanus altında bulunuyorsa okyanusal-kıtasal levha adını alır.
Levhalar üç farklı şekilde hareket edebilir

Not: Levha hareketleri sürekli olarak devam etmektedir. Bu hareketler sonucunda levha sınırlarında kısa zaman dilimlerinde ani ve şiddetli uzun zaman dilimlerinde ise yavaş ve sürekli şekil değişiklikleri meydana gelmektedir. Bu değişiklikler levhaların boyutuna ve şekline bağlı olarak yeni kıta, okyanus, dağ, yanardağ vb. oluşumların meydana gelmesini sağlayabilir.
A. Levhaların Yaklaşma Hareketi
• Birbirine yaklaşan levhalar bir süre sonra birbiriyle çarpışabilir. İki levhanın çarpışmasına göre oluşan yeryüzü şekli de değişiklik gösterir. Levhaların birbirine yaklaşması ve çarpışması üç değişik şekilde olabilir.
• 1. Okyanusal ve Kıtasal Levha Yaklaşmalarında: Okyanusal ve kıtsal levhaların yoğunlukları birbirinden farklıdır.(okyanusal levhanın yoğunluğu daha fazladır) Bu tür iki levha karşılaştığında yoğunluğu daha fazla olan okyanusal levha, kıtasal levhanın altına doğru dalar ve erimeye başlar. Okyanusal levhaların battığı bölgede yüzeyde bir hendek(çukur) oluşur. Bu olayın meydana geldiği bölgeye dalma-batma bölgesi denir. Ateş küre içinde daha derinlere inmeye başlayan okyanusal levha erimeye başlar ve magmaya karışır. Magmada zayıf noktalardan yeryüzüne doğru yükselerek yanardağ kümelerinin oluşumuna neden olur.
• Örnek: Güney Amerika Levhasını altına giren Nazca Levhası’nı yol açtığı And Dağları buna örnektir.
2. Okyanusal-Okyanusal Levha Karşılaşması: Bu levhalar karşılaştığında ikisi de birbirinin altına dalmaya çalışır. Yoğunluğu fazla olan levha alta dalmayı başarır. Bu dalma nedeniyle yüzeyde derin hendekler oluşur. Alta dalan levha bu bölgede erir ve magmaya karışır. Daha sonra zayıf bulduğu bir noktadan yeryüzüne çıkmaya çalışır ve volkan adaları oluşur. Filipinlerdeki pek çok ada bu şekilde oluşmuştur.
3. Kıtasal-Kıtasal Levha Karşılaşması: Kıtasal levhaların yoğunlukları az olduğu için karşılaştıklarında genellikle batmazlar. Bu levhalar yaklaşarak çarpıştıklarında yerkabuğu çok büyük kıvrımlar oluşturacak şekilde kenarlara itilir ve milyonlarca yıl içinde gerçekleşen bu olaylar sonucunda kıvrımlı sıradağlar oluşur. Ancak bu oluşum her zaman dağ oluşmasıyla sonuçlanmaz. Levhalar çok güçlüyse dağ oluşumu gerçekleşmez ve yerkabuğu eğilebilir, yatık bir hal alabilir ya da kırılabilir. Örnek: Himalaya dağlarının oluşumu bu şekilde gerçekleşmiştir. Ege bölgesindeki Boz dağlar
B. Levhaların Uzaklaşma Hareketi
Birbirinden uzaklaşan levhalar arasında yarıklar oluşur. Magma bu yarıklardan dışarı çıkar ve soğur. Böylece levhalar
birbirinden uzaklaşamaya devam eder. Milyonlarca yıl devam eden bu hareketlilik yeni okyanusların oluşmasına ya da mevcut okyanusların şekil değiştirmesine neden olur. Ateş kürede meydana gelen konveksiyon hareketi zaman zaman da levhaların birbirinden ayrılmasına neden olur. Birbirinden uzaklaşan levhalar sınırda magmanın çoğu levhanın kenarlarında katılaşıp kalırken bir kısmı da çatlaklardan yüzeye çıkarak yayılma sırtları olarak adlandırılan volkanik sıradağları oluşturur. Sürekli olarak biçim değiştiren okyanus tabanları zaman zaman yok olsa da bunların yerine yenileri oluşur.
C. Levhaların Yanal Hareketi
Levhalar aynı yönde veya zıt yönde kayarak ilerleyebilir. Bu hareket yanal hareket olarak adlandırılır. Diğer levha
hareketlerinde gözlenen bir kısım levhanın magma içinde erimesi veya taşkürede artma-azalma gibi olaylar yanal hareket sonrasında gözlenmez. Ancak iki levhanın kısa süreli yanal hareketleri yeryüzünde büyük yıkımlara neden olabilir. Yanal hareket sırasında bir levha diğerine dayandığında arada kalan kayalar sıkışarak yerlerinden oynar veya kırılır. Çünkü levhalar arasındaki sürtünme çok büyüktür. Bu kırılma ve kopmalar sırasında açığa çıkan enerji dalgalar halinde yayılarak yeryüzünde sarsılmaya neden olur. Bu olaya deprem denir.
Depremler farklı şekilde olabilir. Ancak büyük bölümü fay hattı üzerinde gerçekleşir.
Fay hattı: Yer kabuğunda oluşan arazi kırığıdır. Bu kırığın başlama ve bitme noktası arasındaki mesafeye fay hattı denir.
Odak noktası: Deprem enerjisinin açığa çıktığı noktadır.
Merkez üssü: Odak noktası üzerinde, deprem dalgalarının yeryüzüne en kısa yoldan ulaştığı yerdir. Bu bölge odak noktasına çok yakın olduğu için deprem hasarları diğer yerlere göre daha fazladır. Deprem odak noktasından dalgalar halinde etrafa yayılır. Odak noktasından uzaklaştıkça deprem dalgaları enerjilerini kaybederler. Bu nedenle deprem merkez üssünden uzak bölgelerde yıkıcı etkisini daha az gösterir.
Öncü deprem: Ana depremden önce meydana gelen küçük sarsıntılara öncü deprem denir.
Artçı deprem: Ana depremden sonra kayaçların yerlerine oturması sürecinde meydana gelen ana depremin büyüklüğünü geçmeyen sarsıntılardır.
Deprem büyüklüğü: depremin merkezinde açığa çıkan enerjinin miktarı depremin büyüklüğüdür. Deprem büyüklüğü sismograf adı verilen aletler ile ölçülebilmektedir. Deprem büyüklüğü arttıkça açığa çıkan dalgalar daha uzağa gidebilir.
Deprem şiddeti: Deprem bölgesindeki hasara göre belirlenen göreceli bir değerdir. Depremin binalara, insanlara verdiği zarardır.
Deprem bölgesi: depremlere sebep olan levha hareketleri, volkanik püskürmeler gibi olayların yerkabuğu üzerinde nerelerde olduğu bilinmektedir. Bu olayların gerçekleştiği ve fayların çok olduğu bölgelere denir
1. Evren ve Dünya’mız Nasıl Oluştu?
Bilim insanları, evrenin oluşumu hakkında tarih boyunca değişik görüşler ortaya atmıştır. Fakat bu görüşler incelendiği zaman hepsinin temelde iki farklı modelden birini savunduğu görülür. Bunlardan birincisi 1600'Iü yıllarda Newton (Nivtın)‘ın ortaya attığı, hareketsiz ve başlangıcı olmayan evren görüşüdür. Bu görüşe göre evren, sonsuzdan beri var olmuştur ve sonsuza kadar da varlığını ve şu anki halini koruyacaktır(Ünlü filozof olan Aristo da evrenin ezelden beri var olduğunu ve sonsuza kadar var olacağını düşünüyordu). İkincisi ise günümüzde; çoğu bilim insanı tarafından kabul gören, evrenin bir başlangıcının olduğu görüşüdür. Çünkü astronomideki son buluşlar evrenin sürekli bir genişleme içinde olduğunu göstermiştir.
"Eğer evren sürekli genişliyorsa, evrendeki gök cisimlerinin geçmişte birbirlerine daha yakın olmaları yani evrenin daha sıkışık olması gerekir." Hipotezinden yola çıkan Belçikalı bilim insanı Georges Lemaitre (Jorj Lometr) 1927 yılında "Büyük Patlama Teorisi"ni ortaya koymuştur. Bu teoriye göre evrenin bir başlangıcı vardır ve evren sürekli genişlemektedir. Ünlü astronom Edwin Hubble (Edvm Habll) da 1929 Yılında gök adalarının birbirinden uzaklaştığını gözlemleyerek evrenin devamlı genişlemekte olduğu hipotezini desteklemiştir.
Big Bang: Büyük Patlama Teorisi'ne göre evren bundan yaklaşık 15 milyar yıl önce büyük bir patlamayla oluşmaya başladı. Büyük Patlama (Big Bang) adı verilen bu patlama sonrasındaki süreçte gök adalar, yıldızlar, gezegenler ve diğer gök cisimleri meydana geldi. Büyük Patlama Teorisi bazı soruları hala cevaplayamamaktadır. Örneğin patlayan şeyin ne olduğu ya da bu patlamaya neyin sebep olduğu henüz tam olarak açıklanamamaktadır. Bilim insanları günümüzde bu konuyla ilgili yeterli bilgiye hala ulaşamamış olsalar da çalışmalarına devam etmektedirler. Böylece gelecekte evrenin nasıl oluştuğu ve nasıl yok olacağı ile ilgili bilgilere ulaşılabileceği düşünülmektedir.
Big Bang Teorisinin Tarihsel Seyrindeki En Önemli Aşamaları
* 1920’de Belçikalı astronom Georges Lemaitre, Einstein’ın genel görecelilik kuramına dayanarak evrenin bir başlangıcı olduğunu ve bu başlangıçtan itibaren sürekli genişlediğini ileri sürdü. Ayrıca, bu başlangıç anından arta kalan radyasyon üzerinde çalışma yapılırsa önemli verilere ulaşılacağını belirtti.
* Amerikalı astronom Edwın Hubble kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yıldızların uzaklıklarına bağlı olarak renklerinin de değiştiğini ifade etti. Ona göre yıldızlar hem dünyadan hem de birbirinden uzaklaşıyordu. (yani evren genişliyordu)
* Hubble’ın ortaya koyduğu bu gözleme göre evren genişliyorsa başladığı bir nokta da olmalıydı. İşte bu nokta çok büyük çekim gücü nedeniyle sıfır hacme sonsuz yoğunluğa sahip bir noktaydı. Evren, sıfır hacme sahip bu noktanın patlamasıyla ortaya çıkmıştı. Bu patlamaya “Bing Bang” dendi.
* 1948 yılında George Gamov’da evrenin büyük patlamayla oluştuğunu ve bu patlamadan arta kalan radyasyonun olacağını belirtti. Üstelik bu radyasyon evrenin her yanında eşit olmalıydı.
* Bu durumun açıklanması çok uzun sürmedi. 1965 yılında, Arno A. Penzias ve Robert W. Wilson adlı iki araştırmacı radyo teleskoplarındaki kaynağı belli olmayan bir gürültüyü gidermeye çalışırlarken sonradan “kozmik fon radyasyonu” adını verdikleri radyasyonu keşfettiler. Bu, evrenin tümüne dağılmış bir radyasyondu. Böylece uzun süredir evrenin her yerinden eşit ölçüde alınan ısı dalgasının Big Bang’ten günümüze gelmiş olduğu ortaya çıktı.
* Kozmik fon radyasyonu=fon ışıması: uzayın her yanından gelen bu ışıma Evren’in başlangıcını oluşturan büyük patlamadan arta kalan enerjinin göstergesidir.
* Bir diğer önemli aşama ise, uzaydaki hidrojen ve helyum gazlarının oranının bulunması oldu. Ölçümlerde anlaşıldı ki, evrendeki Hidrojen-helyum gazlarının oranı, Big Bang ‘den arta kalan hidrojen-helyum oranının teorik hesaplanmasıyla denkleşiyordu. Eğer evren sonsuz olmuş olsaydı hidrojenin tamamen yanıp helyuma dönüşeceği konusunda bilim adamları hemfikirdi.
Dünya’mızın Oluşumuyla İlgili Diğer Görüşler
1. Güneş’ten Kopma: Dünya’mız Güneş’ten kopan bir madde yığınından meydana geldi. Bu kopma Güneş’in hızla dönmesinden dolayı veya bir başka gezegenin çekim etkisi nedeniyle oluşmuştur. Bu kopma sonucu oluşan madde Güneş’in etrafında dağılarak bir toz bulutu meydana getirdi. Bu toz bulutu zamanla soğuyarak küçük gezegenleri oluşturdu ve bu gezegenler zamanla karşılarına çıkan başka gaz ve toz bulutlarıyla çarpışarak ya da bir çığ oluşumu gibi önlerine gelen diğer maddeleri de kendilerine katarak büyüdüler ve gezegenleri ve şimdiki gezegenleri oluşturdular.
2. Gaz ve Toz Bulutu: Dünya’mız evren oluştuğunda fırıldak gibi dönen gaz ve toz bulutuydu. Evren, Büyük Patlamanın etkisiyle gitgide genişleyerek soğumaya devam etti. Bu süreçte Dünya da kendi ekseni etrafındaki dönüşünün etkisiyle zamanla dıştan içe doğru soğudu. Böylece Dünya'nın iç içe geçmiş farklı sıcaklıktaki katmanları oluştu. (4,5 milyar yıl önce yarısı sıvı olan bir ateş topuna dönmüştü. 1,5 milyar yıl önce ise zamanla yüzeyi katılaştı ve sert bir kabuk halini aldı. Sonrada günümüzdeki halini aldı)
0 yorum:
Yorum Gönder